Kelime-cümle ilişkisi



Kelime-cümle ilişkisi


Kelime -çok anlamlı olmasına rağmen- her farklı kullanımında sadece o kullanım için bir tek anlam verir. Şayet bu esasa dikkat edilmez ve kelime’nin ‘çok anlamlı’ oluşu bahane edilerek(farklı bağlamlarda kazandığı) bütün anlamlar kelime’nin üstüne boca edilirse, ‘çok anlamlılık” anlamsız hale gelir.

Buna mukabil, kelime, -bir cümlede geçmesine rağmen- her farklı kullanımında ‘her kullanımı için’ farklı anlamlar verebilir. Şayet kelime’nin bu özelliğine dikkat edilmez ve yetersizlik (bilgisizlik) nedeniyle anlam tek’e indirgenirse, bu sefer ‘çok anlamlılık’ bir işe yaramaz ve anlam fasid olur.

Kelime cümle’nin içerisine dahil edilmeden önce -tabiri caizse- özgürdür. Onu cümleye dahil eden, artık onun ifade edeceği şeyi de tayin etmiş demektir. Muhatab, kelimenin o cümleye girmeden önceki anlamlarının ya da -daha doğru deyişle- başka cümlelerdeki anlamlarının dökümünü yapmak suratiyle anlamını tayin edemez, sadece tahmin edebilir. Anlamı tayin eden, o anlamı muhatabına iletmek isteyen olduğuna göre, doğru anlam, ona formunu veren kimsenin kastettiği anlamdır; o gerçek formunu kelime’nin müşterek kullanımına değil, kelime’nin geçtiği cümle(ler)de bulur, çünkü her cümle onu kullananın mührünü taşır.


Evet, sözcük söz’ün bütünlüğü dışında bir anlam ifade etmez! Sözcükler söz’ün bütününden koparılıp tek başlanna bırakıldıklarında, varlıkla ilişkileri kesilir ve “anlam içerikleri”ni kaybederler.

Sözcük, anlamını (delâletini) sözün bütünlüğü içerisinde kesinleşti­rir, kesinliğini, içine dahil olduğu bütün’den (dizge’den) alır. Nasıl ki doğa’da hiçbir nesne kendi başına değilse, doğa’nın bütünlüğünden kopuk varol(a)mazsa, sözcükler de söz’ün bütünü dışında kendi baş­larına varolamazlar.

Her sözcük ancak söz’ün bütünü içinde anlamlıdır. Çokanlamlı oluşu; bütün dışına itildiğinde, tek başına iken sözcüğün delâletini belirsizleştirir, silik hâle getirir, anlamın buharlaşmasına yol açar ve en nihayet anlamı(nı) tümüyle yok eder. Fakat sözcük bir dizge’nin, bir bütün’ün içinde yer alır almaz, anlamı tebellür eder, kuvvetlenir ve kesinleşir. İçine dahil olduğu dizgelerin miktarının artması, hiç kuşkusuz sözcüğü ‘çokanlamlı’ kılacak, sözcüğün anlamını, anlam­lanın (delâlet yollarını) zenginleştirecektir; ancak sözcüğün dahil ol­duğu her dizge, her deyim, her deyiş, her defasında onun anlamını belirleyip kesinleştirecektir.

Dildeki bir öğenin anlamı, onun öteki birimlerle kurduğu ilişki­lerle belirlenir. Sözcük, dahil olduğu dizge içerisinde birlikte kullanıldığı, bağdaştırıldığı diğer öğelerle bir örgü oluşturur ve zorunlu bir biçimde bu örgü tarafından çerçevelenir. Meselâ el kelimesi Türkçe de esasen insanın bir uzvunu (bilekten parmak uçlarına ka­dar olan bölümü) ifade ediyorsa da şu örneklerde çeşitli anlamlara gelmekte ve herbirinde farklı bir mânâya delâlet etmektedir:

 

  • birine el açmak’

  • bir şeye ‘el koymak’

  • bir şeyi ‘elde etmek

  • birine 'el vermek’

  • bir şeyhten ‘el almak’

  • bir şeye ‘el sürmemek’

  • bir işe el atmak’

  • bir şeyi elden çıkarmak’

  • bir şey ‘elinde olmak’

  • birini ‘ele vermek’

  • bir şeyden ‘el çekmek’

  • birine ‘el etmek’


 

Yine aynı şekilde bu sözcük, bir şeyin ‘elden kaçması’, elden gelmemesi’, ‘ele alınmaması’ veya birinin eline düşmek’, ‘eline bakmak’, ‘eline kalmak’ vs. şeklinde farklı kalıplar içerisinde, farklı öğelerle, farklı yerlerde ve farklı anlamlar ifade etmek için kullanılır. Sözgelimi “birine el açmak” tabirinde geçen el sözcüğünün anlamı, ‘birine’ ve ‘açmak’ öğeleriyle birlikte bir anlam ifade eder, anlam ancak bu öğelerle birlikte ortaya çıkar, bu öğelerle birlikte oluşan bütün içerisinde anlam kesinleşir. Tabir, nesnesi zikredilmese (msl. ‘birine’ öğesi hazfedilip kullanılmasa) bile nesne almadan, zihinde nesnesi düşünülmeden anlam ifade etmez: ‘el açmak’, “birine el açmaktır”, dolayısıyla [birine] ‘el açmak’, [birine] ‘muhtaç olmak’, [birinden] ‘bir şey istemek’ (dilenmek) mânâsındadır ve anlam, söz­ cüğün kendisinde değil, içine dahil olduğu sözün (=deyimin) bütü­nünde, bütünlüğündedir. Binaenaleyh bütünlük yoksa, anlam da yoktur.

Dücane Cündioğlu,Kuranı Anlamanın Anlamı
Devamını Oku »

Cumhuriyet’in mümeyyiz vasıfları

Cumhuriyet’in mümeyyiz vasıflarıBir Müslümana,bir değil iki değil üçünsünde aynı işi tekrarlıyosa,tövbe etmiyosa,o adamdan bir müslüman soğuması gerekir,yani sağlam olmadığı anlaşılır.Bir kere şunu bilmemiz lazım,Atatürkün din lehine söyledikleri ancak 1923 e kadar dayanır 1923 den yani meclis açılışından sonra din lehine sözlerini gösteremezsiniz,yoktur.Şimdi burdan analiz edersek bir adam,bir dönem başka,bir dönem tersine dönüyosa biz ona dönek yada o birinici dönemini taktik icabı olarak görürüz,ha diyeceksiniz,siyesettir bu olur böyle şeyler,bende derim ki;orda durun ! herşeyi siyasete atamazsınız,ya safını belli et yada hiç girme.Bu milletle oyun oynayamazsın,millet koyun değilki,bir çobanı olsun,o nerse o'dur,yok öyle şey.Siyaset adamı demek,halk adamı,halk adamı demek,insanlara hizmet,dini vatanı korumak demektir.Sen dersen ki ben siyasetçiyim,ülkeyi ben kurtardım,ben düşündüm ben ettim,bundan sonrasını da ancak ben yaparım demek,biz buna kısacası hainlik diyoruz,bu düpedüz boğulan birini kurtarıp kenarda gerisini siz anladınız sonrada ben öyle bişe yapmadım demektir,bu mantık.Peki diyeceksiniz ki M.Kemal ne yaptıda bu kadar sevmiyosunuz,bende derim ki ne yapmadı ki,sıralayalım ne yaptı o zaman;Cumhuriyet’de bir kaç devir vardır.

1. Klik Teşkili Devri : Mustafa Kemal namuslu ve milli harekette hizmet etmiş kimseleri tepelemeğe başladı. Cahil, katil, hırsız, tulumbacı, vs, mürtekip, mahkemelere düşmüş, hasılı bir yüz karası olan adamları etrafına topladı. Çankaya’da bunlardan bir klik teşkil etti. Bunlar iki kısım olup birisi sırf vurucular ki, bunlar cumhuriyet tüfekcileridir. Bir kısım muharrirlerdir ki, bunlar matbuat tüfekcisi ve meddahlardır. Milli harekette hizmet etmiş olanların her birini bir suretle imha etti.

2. Hürriyeti İmha Devri : Matbuatı kırdı, geçirdi. Hür gazeteleri ve muharrirleri yok etti. Kendi parasıyle Mustafa Kemal Hakimiyet-i Milliye, Milliyet gibi gazeteler ve bir takım mecmualar tesis etti. Vakit ve Aksam gibi gazeteleri maaşlar vererek, sahiplerini mebus yaparak ele aldı. Millet Meclisini, vekilleri, hükümeti bir kukla haline koydu.

3. Terör Devri : Katliam halinde muhtelif idamlar, İstiklal mahkemeleri yaparak büyük bir terör yaptı. Bütün milleti korkutup susturdu. Memleketi takrir-i sükun adlı ve idare-i örfiyeden müthiş bir kanun altına koydu.

4. Militarizm Devri : Orduyu ele alıp, onunla milleti tehdit etti. Militarizmin her şeysi hükümran oldu.

5. İstibdat Devri : Bunlarla müthiş bir istibdat başladı. Millet kan kustu.

6. Sefahet, İçki, Fuhuş ve İsraf Devri : Bu ilk tedbirler muhalif bırakmadı. Milleti yıldırdı. Saha böyle açılınca bir sefahet ve bir zevk sefadır başladı. İnşaat, villalar, havuzlar, Yalovalar, alem-i ab’lar, balolar, danslar aldı yürüdü. Gece gündüz içildi. Her tarafta dans yerleri açıldı. Büyük rezaletler oldu. Aile rabıtaları kalktı. Fuhuş alabildiğine yürüdü. Her gün merasim, zafer bayramları adında hergün bayram, büyük alaylar tertip edildi. Eğlenildi. Fuhşa bulanıldı. Türklerde bir namus vardı, o da gitti. Bu devreye Balo Devri, Bayram Devri, Dans Devri, Düğün Devri, Mirasyedilik Devri adları da verilebilir. Osmanlı devrinin lale safalarını, alem-i ab’larını hatta Bizans’ın fuhuşlarını gölgede bıraktılar.

7. Favoritizm Devri : Büyük bir Favoritizm başladı. Eşe, dosta, bilhassa dalkavuklara, pezevenklere, memuriyetler, mebusluklar, imtiyazlar, şirket meclisi idarelerinde azalık ve emsali ihsanlar yağdı. Herkes büyük bir hırsla cebini doldurmaya koyuldu. Kaatilden, mürtekibten, tulumbacıdan, cahilden mebuslar vekiller yapıldı. Valiliklere her yerde asdaka-yı bendegan yerleştirildi.

8. Kibr-u Gurur Devri : Bunlar olunca ve hiç kimse tenkid edemeyince, kendilerinin müthiş kuvvetli oldukları zannına düşüp, büyük bir azamet hasıl ettiler. Keyfe mayeşa layüs’el amma yef’al tarzında harekete başladılar. Kendilerini dahi, alim, mucid, kaşif, ilham alır zannettiler. Kanun harici icraata koyuldular. Şiddetli zulüm oldu.

9. Dalkavukluk Devri : Dalkavuklar bilekleri, bacakları sıvadılar. Mustafa Kemal’i dahi, Güneş, Münci, Peygamber, ilh.. yaptılar. Ve nihayet Tanrı derecesine çıkardılar. Sözlerine “Vecizeler” ve emirlerine “Yüksek Telkin, ilh..” dediler. Tarihimizde hiç bir devirde dalkavukluk bu kadar hünerle yapılmamıştı.

10. Asrilesme Devri : Türk’ü harsından, ananesinden tecrid edip, sırf bir Avrupa’lı yapmak için bir sürü şeyler yaptılar. Bunların adlarına inkilap dediler. Bu devreye inkilaplar yahut inkilap deliliği devri demek de caizdir. Bir sürü inkilablar yaptılar : Şapka giydirmek, Medrese ve Tekkeleri kapamak, yazıyı değiştirmek, Tugralar ve emsalinin imhası gibi Türk orijinalliğinin imhası, kız ve oğlan çocukları mektepte karışık okutmak, ilh…

11. Heykel Devri : Mustafa Kemal yüzlerce heykelini diktirdi. Ebedileşmek için bu tarzda daha bir takım şeyler yaptı.

12. Vurgun Devri : Zevk, sefa ve kumar, fuhuş artınca, onun daima gölgesi gibi peşinden giden parasızlık geldi. Bu gelince de hırsızlık gelir, geldi. Dalkavuklar, yaran, asdaka-yı bendegan, pezevenkler, irtikaba, rüşvete, hırsızlığa döküldüler. Müthiş bir vurgun oldu. Şirketlere aza modası aldı yürüdü.

13. Ağır Vergiler Devri : İsraf ve vurgun olunca tabiatiyle para ihtiyacı arttı. Çare olarak ağır vergiler, inhisarlar kondu. Millet soyuldu soğana cevrildi.

14. Mali ve İktisadi Buhran Devri : Bunlar ve ağır vergiler daima buhrana müncer olur, oldu. Müthiş bir buhran geldi. Memleket yandı yıkıldı.

15. İsyan Devri : Köylü, şehirli, amele, esnaf, münevverler, gençler, mektep talebesi söylenmeye, hükümeti tenkide başladılar. Belediye intihabında herkes reylerini hükümet aleyhine ver
di. İzmir’de “Kahrolsun Mustafa Kemal!” diye bağırdılar. Bu da bir takım şedid tedbirler ile bastırıldı. Ateş kül altında duruyor.

16. Milli İktisad ve Tasarruf Devri : Para bulamayınca, memurları azaltmağa, maaşlarını kesmeğe, kontenjan yapmağa ve misillü tedbirlere koyuldular. Yine olmadı. Haricten istikraz yapmağa çalıştılar. Sade İtalya’dan para alabildiler.

17. Diplomatik Uyuşma Devri : Vaziyetleri fena, mevkileri tehlikede gören bu adamlar, bir taraftan harıl harıl para aramakla beraber hudut haricindeki Türk muhalifleri de tepelemeğe teşebbüs edip, Yunanistan, İtalya, İran, Irak, Bulgaristan ve Fransa, Suriye ile muahedeler yapıp onlara devlet ve millet menfaatlerini vererek bütün muallak meseleleri hallettiler. Onlardan sade, Türk muhalifleri tepelemeyi istediler ve tepelettiler.

18. İrfan ve Tahsilde Fetret ve Anarşi Devri : Tahsil adeta durmuştu. Tarih yerine Mustafa Kemal’e kaside okutuluyor. Din tedrisati kaldırılmıştı.
İstibdat denilen şey daima aynı şeydir. Otokrasi, cumhuriyet gibi şekiller onu değiştiremez. İstibdadın bir mahiyeti vardır. Nereye giderse mahiyeti de arkasından gelir. İşte söyledigimiz bütün maddeler böyle gelmiştir. Bu devirler birbirinden ayrı şeyler değildir. Birbirine zamanca ve her şeyce bağlıdır.
İşte bütün söylediklerimizi görünce cumhuriyet devrinin kendisini böylece hülasa ettiği, böylece mümeyyiz vasıflarını gösterdiği anlaşılır.

İşte Mustafa Kemal’in yaptığı, kârı, hüneri, iktidarı, mahiyeti budur.

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

------------

Eğer ben bunlara inanmam diyosanız şu araştırma kitaplara bakabilirsiniz;Taha Akyol,Atatürkün İhtilal Hukuku(orda istiklal mahkemelerinin çalışması,takriri sükun vs teferruatıyla kaynkalı görebilirsiz,Fikret Başkaya-Paradigmanın iflası(bu kitapta da Atatürkün dikdatörlüğünü,Atatürk zamanı,üretici güçler ve iktisad politikası ve Atatürkün etrafındakiler nasıl dalkavuk olduklarını göreceksiniz...)Hüseyin Yörük,Türkiyenin Demokrasi Tarihi,(bu kitapta da,chp zamanı iktisadi,sosyal,siyasi,halkın durumu vs görebilirsiniz.)Hasan Hüseyin Ceylan,Din,Devlet İlişkileri 2 ve 3,(bundada örneklerle teferruatlı,şapka kanunu,dil devrimi,tekke ve zaviyelerin durum kısacası tüm yapılan inkılapların iç yüzünü anlatıyo kaynaklarla.) birde atatürk ve din var onada,atatürkçü doğu perinçeğin hazırladığı,atatürk ve din kitabı,bunları tavsiye ederiz..

Tüm bundan sonra derseniz ki yine atatürkçüyüm yine atatürkü savunurum buyrun meyan sizin yanlız şunuda hatırlatıyım k,elbet birgün öleceksiniz,hesap vereceksiniz ve bu hesapta atatürkü seviyomusun sevmiyonmu,onu savundunmu savunmadnmı vs sorilmicak orda sorulacak şeyler,amellerin ibadetlerin onlar yardım edecek,atatürk değil,o kendisini kurtaramamış,yaşantısı ortada,artık sevsende sevmesende o sana bir yarar sağlamicaktır,vesselam
Devamını Oku »

Dr.Rıza Nur Anlatıyor

Dr.Rıza Nur Anlatıyor

29 Haziran 1932'de Londra'ya geldim. Zihnimde Londra muhteşem binalarla müzeyyen,fevkalâdebirşeydi. Derlerdi ki, her sokakta binalar yeknesak tarzdadır. Halbuki ekseriya ufak binalardır. Yeknesak filân hiç yok. Bilhassa çoğu adî tuğladan yapılmıştır. Umumiyetle üç dört katlı binalardır. Sokaklar kâfi derecede geniş değil. Bilhassa pek eğri büğrü sokaklardır. Pek dar sokaklar da çok. Muhteşem binalar da var. Bunlar, bankalar,ticarethaneler ve emsalidir. Kralın Londra'daki meskeni ufak bir saraydır. Prens Doğal'ın hanesi eski, tuğladan, ancak yirmi oda­lı kadar, alçak, ufak, âdi bir binadır. İnsan İngiltere'nin haşmet ve servetini düşününce hayret eder. Türkiye'de parasızlık, açlık, müthiş bu vaziyette sefahat Gazisi kendisine bir muhteşem sa­ray yaptırıyor. Mustafa Kemal'in sarayına Afrika'dan taşlar, Londra'dan malzeme getiriliyor. Bu ne iştir? Zavallı Türkiye'de bu adama bunu söyliyecek Prens Doğal'ın evini misâl getirecek bir adam da kalmamış. Galeri Nasyonal denilen resim müzesin­de Bellini'nin tablolarından bir kolleksiyon var. Fatih Meh- med'in resminin orijinal tablosu da burada. Yine ona ait Türk kı­yafetli iki tablo daha var. Ama neyin nesi olduğu belli değil. Bu­gün Britiş Museum'a gidip Türk manüskirlerine bakacağım. Bir- gün sonra da Âvam ve Lordlar Kamarasını göreceğim.

 

Türk hükümeti sefaret memurlarının maaşını muntazam ver- miyormuş. Pek şikâyetteler. Maaşlarını da pek kesmişler. Burası hakikaten pahalıdır. Güç bir iş. Müsteşar Nurettin Ferah anlattı. Suriye ve İran tahdid-i hudud komisyonlarında bulunmuş. Ma­aşlarını halâ vermemişler. Halep'de otelciye bile borç edip savuşmuş. Böyle birçok memurların tedahüle kalmış maaşları do­lu imiş. Dedi ki: "Abdülhamid zamanı yine çok iyi idi. Hiç ol­mazsa insan müterakim maaşlarını sarraflara kırdırıp yüzde bir şey alırdı. Şimdi o da mümkün değil." Oraların, Kürtlerin halini anlatıyor, pek perişan. Ne medeniyet, ne yol, ne mektep, birşey yok, diyor. Memur da yok. Sade vergi memuru varmış. Asayiş pek fena imiş. Hâlâ şehirden şehire gidilemiyormuş. İran Hudud Komisyonuna memur zabitleri vurup soymuşlar, kesme­mişler, yaralı olarak geri göndermişler. Halbuki hükümet bunla­rı hiç yazdırmıyor. Saye-i şâhânede asayiş berkemâl!..

Anado­lu'nun garbî kısmı da hemen hemen böyle. Bu hükümet sade vergi almayı düşünüyor. Köylerden tenviriye alıyorlar. Köylü diyor ki: "Bizim köyde sade güneş ve ay ışığı vardır. Başka bil­miyoruz. Tenviriye vergisi neden verelim!. Yol vergisi alıyorlar. Bizim yolumuz Allahın toprağıdır. Bata çıka gideriz. Ne diye yol vergisi verelim. Maarif Vergisi alıyorlar. Mektep, muallim nedir halâ bilmeyiz." Feci. Sade Ankara ve İstanbul'da zabit, polise iyi bakıyorlar. Bu da mevkide durmak için. İşte millet böyle bir hal­de iken Cumhurreisi Ankara'da kendisine saray yaptırır.

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Devamını Oku »

Birinci ve İkinci Meclis

Birinci ve İkinci MeclisBirinci Meclis hakikaten bü­yüktür. Bütün safhasıyla bir parlâmento idi. Bu Meclisi ihtilâl ve huruç yapıp yeni bir devlet teşkil etmiş, yeni bir Türkiye vücu­da getirmiştir. Devleti tesisinden sonra İstiklâl harplerini yapıp kazanmış, devleti, milleti kurtarmış Lozan sulhüne hey'et gön­dermiş, müzakerenin ilk safhası onun zamanında cereyan etmiş­tir. Vakıa sulh bunun zamanında yapılmamış ise de bu şeref de şüphesiz onundur. Bu Meclise "İhtilâl, Harp ve Sulh Meclisi" denmesi lâzımdır. Mustafa Kemal mebus Ali Şükrü'yü Topal Os­man'a öldürtmüş, cinayet meydana çıkarılınca Mustafa Kemal yakalanıp tevkif edilmek ve hattâ yalnız böyle bir teşebbüsün vücuda gelmesi korkusuyla Meclisi tehdit ile feshetmiştir.

İkinci Meclis zamanında cumhuriyet ilân edilmiş, Teşkilâtı Esasiye kanunu yapılmıştır. Bunlardan başka bu Meclis zama­nındaki bariz şey bir sürü inkılâp adı verilen, maskaralıklar, cehaletler yapılmasıdır. Mustafa Kemal başta her vekil ayda bir inkılâp yapıyordu. Adliyede Necati bir halt ediyor, adına mese­lâ Mart Adliye inkılâbı, sonra bir daha böyle halt yiyor, sonra adına Mayıs inkılâbı diyordu. Mülevves Vasıf Maarifte bir halt yiyor Maarif Nisan inkılâbı ilh..diyordu. Tekke ve medreseler kapandı, şapka giyildi, muhtelit mektep namıyla kız ve erkek­lerden mürekkep orta mektepler yapıldı. Valiler hükümet ko­naklarında danslar, balolar tertip ettiler, rezaletler oldu. Hergün bir bayram, bir donanma yapıldı. İsraf ve sefahat dehşetlendi. Bütçe artırıldı, açığı kapatmak için yeni vergiler kondu, inhisar­lar ihdas edildi. Vekiller, mebuslar, memurlar içki, eğlence ve ku­mara daldı. Bu masrafları görebilmek için bir irtikâp ve irtişadır başladı ki tarihte misali azdır. Vur yansın gitti. Bu meyanda İs­met Paşa nın büyük masraflı at yarışlı eğlenceleri de meşhur oldu.İsmet, yaveri Atıf'ı Londra'ya yollayıp 25 bin liraya bir yarış atı satın almıştır. Cemiyet-i Salahiye, Kürt isyanı birinci Meclis zamanında büyük millî hizmetler görmüştü. Mekteplerden dinî tahsil kaldırıldı.

Bu devrin inkılâp çocuklukları daha iyi tabir ile delilikleri ve ilh... ikide bir hâdise icat edip birçok insanları masum oldukları halde astılar. Bunlara katliam demek daha münasiptir. Bu suretle İstiklâl Mahkemeleri tarihimizde bednam oldu. Halbuki millete öyle vahim İçtimaî ve harsî yaralar açtılar ki, bu devleti ve mille­ti yiyip kemirmektedirler. Bu Meclis ömrü tabii ile irtihal etti.

Bu Mecliste de namuslu mebus yine epeyce vardı. Bunlar bir­kaç felâh hamlesi yapmak istemişlerse de terörlerden korkup susmuşlardır. Fakat bundan sonra gelen Millet Meclisi büsbütün küçük meclistir. Bunlar artık baştan aşağı dalkavuk, âlet idiler. Gazi bu intihapta İkinci Meclisteki namuslu mebusları intihap ettirmemişti. Yeni mebuslar derhal maaşlarını ayda beşyüz lira yapmışlardı. Bunlar da İkinci Meclis zamanında başlayan zevk ve safa, kumar, israf, irtikap ve irtişaya daha şiddetle devam et­tiler. Bu Meclisin bir hususiyeti İkinci Meclis zamanındaki inkı­lâp rezaletlerini kanunlar ile tevsik etmek olmuş, bu bapta bir­çok kanunlar yapmışlar ve bunları hükümet nasıl getirmişse öy­lece ve bir saat içinde hiçbir tedkiksiz ittifakı ârâ ile kabul edivermişlerdir ki, Meclislerin bu kadar küçüğü görülmemiştir. Bu­nun zamanından en mühim hadise, malî ve İktisadî buhran zu­hur eder. Bu Meclisin hateme-i hayatı Menemen hadisesidir. Bunda da Divan-ı Harbin verdiği kamilen haksız idam cezaları­nı aynen ve ittifakla kabul etmek gibi bir denaati yapmışlardır. Yani hepsi katil ve canidir.

 

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

 
Devamını Oku »

Din Kuvvetinin Elden Giderilmesi

Din Kuvvetinin Elden GiderilmesiAvrupa'da Türk'e pek fazla siyasî düşmanlık vardır. Fakat Avrupa'nın bu düşmanlığı yalnız bu sahada değildir. İlim ale­minde de bu düşmanlık müthiştir. Bilhassa Fransa'da böyle. Bir Fransız âlimi Türk'ten bahsederken hiç olmazsa onun yanına bir barbar kelimesini koymadan rahat edemez. Türk çok bedbaht millet... Lâtin harflerini, şapkayı kabul ederken medenî âleme gireceğimizi, Avrupalılarla bir olacağımızı, Avrupa'nın bizi seve­ceğini söyleyen iş başındakiler acaba görüyorlar mı? Bu işler aleyhimizdeki fikir ve hareketi bir bıçak sırtı kadar değil bir us­turanın yüzünün kalınlığı kadar bile değiştirememiştir. Böyle dediler. Koca koca inkılâplar dediler. Derin anarşiler alt-üstler, uzun fetretler, terakki yerine irfanda, herşeyde gerilemeler, ikti­sadı buhran, ilh... yaptılar.

Bunlar Türk uzviyetine derin ve öl­dürücü yaralar oldu. Hiçbir şey olmasa milletimiz hükümet aleyhine oldu. Düşmanla muhat bir devletin milletini hüküme­tine düşman etmek ne gaflet, ne hıyanettir ki, ne fena neticeler verebilir. Hem düşmanımız dolu. Hem kendimiz içerden zayıf­lattık. Meselâ bir harp olsa korkarım ki bu millet harp etmez. Belki hükümettekilere düşman olur. Din gayreti giderilmiş.... Böyle işler için din ne büyük kuvvetti. Elden gitti...

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Devamını Oku »

Menemen Vakası

Menemen Vakası3 Kânunusani

30 Kânunuevvel Milliyet geldi. Menemen vak'ası hakkında tafsilât var. Mebuslar galeyanda imiş. Şiddetli icraat yapalım diyorlarmış. İsmet'e Mecliste ezcümle İshak Refet adında bir me­bus 'Terör lâzımdır", Erzurum mebusu Aziz adında biri "Fevka­lâde bir mahkeme teşkil etmelidir" demişler. Menemen'de vak'a meydanında binbeşyüz kişi varmış. Bütün kasaba halkı imiş. Za­bitin başını kesen Dervişi alkışlamışlar. Vak'a bastırıldıktan son­ra zavallı şehid kurban zabit Kubilây'a hükümet cenaze merasi­mi yapmış, İzmir'den memurlar gönderip merasime iştirak et­tirmiş. Fakat cenaze merasimine ahaliden kimse iştirak etmemiş. Bu hal pek dikkate şayan ve mühimdir. Demek halk tamamiyle dindardır. Şapkadan, tekkelerin kapanmasından, Mustafa Ke­mal'in propaganda ve icraatından asla tesir görmemiş, hiçbir ka­naatini değiştirmemiştir. Bu halk hükümet-i hâzıraya şiddetle muarızdır. Bu bir numunedir. Bütün milletin böyle Menemenli­ler gibi olduğu muhakkaktır. Mustafa Kemal ve avanesi ise bir kanun darbesi ile herşeyi değiştirdiklerini zannediyorlardı. Zehi gaflet! İşte iktidarlarının delili...

Bu gibi şeylere ne lüzum vardı. Bizim halk tekkesinde, camiinde meşgul olurdu. Sen mektepleri ihya et, dimağları terbiye et, demokrat, cumhuriyetçi yap. Şapka  mı, fes mi, ne giyecek? Nene lâzım. Biıgiin olur ki şapkayı sen-olmaz desen o kendi giyer. Ah bu Mustafa Kemal ve İsmet!.. Büyük cehalet ve akılsızlıkları ile ve hiç lüzumsuz yere ortalığı, siyası, dinî, İçtimaî, İktisadî, sarsıntılara, buhranlara verdiler, alt- j üst ettiler. İkide birde böyle hadiseler oluyor. İsyan edenler, hükümeti müdafaa edenler kınlıyor. İkisi de bu milletten. Yazık, zavallı millet!.. Reva mı?... Menemen Belediye Reisi ve ora Türk Ocağı reisi, şehidin mezarında söyliyeceği nutka şunu koymuş "Menemenliler alınlarına sürülmek istenen mürettep ve kasdî lekeyi nefretle reddederler" bunu nutkundan çıkartmışlar. Bu hükümet bize leke sürmek istiyor, nefretle reddederiz demektir. Demek vak'ayı fena görmüyor. Hükümet aleyhinde millî ve meşru bir kıyam halinde görüyor. Yahut bunu hükümet tertip et­tirdi demek istiyor.

.................

Mustafa Kemal, İzmir'de bir nutuk vermiş. Diyor ki: "Hedefimize varmak için kanunlarımız müsait değilse tâdil eder, yeniden yaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek bu yolda herşeyin fevkine çıkarız." Aferin! Kendisini, devrini ne iyi izah etmiş. Söylemeye lüzum yoktu. Zaten bugüne kadar hep yaptığı bunlardır. Kanun onun oyuncağıdır. Kanun onun keyfili ne, hırsına göre değişir durur. Ne âlâ!. Ne âlâ devlet, kanun ve millet oyuncağıdır. Bu sözün hülâsası: "Sade keyfim hüküm sürer" demektir. Bir Medeniyet Cihanı var yahu! Ayıptır, şunu söyleme bari! Zaten bir düziye kanun tâdil etmek, yenisini yapma da o demektir.

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

 

 
Devamını Oku »

Serbest Fırka'nın Bilançosu

 

Serbest Fırka'nın BilançosuMustafa Kemal, İsmet'i te'dip etmek istiyordu. İsmet, Reisi- cumhurluk hırsını, birtakım adamlarının onun iyiliğine, Mustafa Kemal'in fenalığına dair olan propagandalarım biliyordu. Onu kendine rakip görmeye başlamıştı. Bu hal iki-üç yıldır sürüyordu. Nihayet İsmet ile kanlı bıçaklı olan Fethi'ye bir fırka yaptırıp bu tarikle İsmet'i tepelemek istedi. Lâkin evdeki pazarlık çarşıya uy­madı. Koca adam ne kadar gafil imiş. Vaziyetini hiç bilmiyormuş. Millet kendisini tapınır derecede seviyor zannediyordu. Millette bir tuğyandır koptu. Kurtuluş günü geldi zannettiler. Hükümeti, idaresini, İsmet'i, Mustafa Kemal'i istemediklerini sözle, tezahü­ratla, hükümete silâhla çarpışmak ve belediye intihabı suretiyle bariz ve kat'î bir surette ifade ettiler.

Hükümetin türlü rezaletleri, cebirleri, sahtekârlıkları olmasaydı intihabı kamilen muhalifler kazanırdı. Bunları gören Gazi şaşırdı. Fırka yaptığına, İsmet'i te­pelemek istediğine bin pişman oldu. Bütün işlerde gırtlaklarına kadar İsmet'le beraber battığım, ondan iyi uşak, emir kulu olma­dığım hatırladı ve iyice anladı. Menfaatinin, hatta hayatının İs- met'le beraber olduğunu gördü. İsmet'e sarıldı, matbuatta ona alenî cemileler yaptı. Yeni Fırkayı bir kara belâ telâkki edip feshet­ti. Bu feshi de Fethi'ye yaptırarak güya cebir ve istibdat yapmadı­ğını gösterdi. Hem de Fethi'yi büsbütün rezil etti. Oh olsun Fet­hi'ye. Şimdi seyahate çıktı. Güya halkı lehine celbedecek. Hem de muhalefete baş olanları ezecektir. Dikkate şayan ki bu sefer hiçbir yerde istikbal ve tezahürat istemediğini ilân etti. Bu hususta Şük­rü Kaya maskarası valilere de sıkı emirler vermiştir.

Bütün bu maceradan yalnız bir fayda olmuştur: Türk milleti nümayişler, kanlı vak'alar ve belediye intihabı ile göstermiştir ki, bugünkü hükümete, idaresine, bu işin başında olan Mustafa Kemal ve İsmet'e muarızdır. Bunların yüzünden dert ve belâ ile doludur, inlemekte ve ağlamaktadır. Millet bunu bağırarak ve maddeten cihana söyledi ve bu beyannamesini kanıyla dahi im­zaladı. Artık kimsenin şek ve şüphesine mahal kalmadı. Bunda her sınıf halk vardır.

Bu vak'anın pek mühim ve gayri kabili itiraz bir ifadesi daha var: Gazi müstebit; İsmet, hükümetleri, yardakçıları, idareleri cumhuriyet lâik derler, öyle diyorlar. Böyle olanlar dostumuz, aksi fikirdekiler mürteci ve düşmanımızdır dediler, durdular. Serbest Cumhuriyet Fırkası cumhuriyetçi ve lâik idi. Bunda şüp­he yoktu. Bu halde bu fırkayı yine feshettiler. Bazı yerlerde bu fırkaya mürtecilerin, eski sarıklıların girdiğini söylediler. Olabi­lir. Bence bunun aslı yoktur, hiç olmazsa pek i'zam etmişlerdir ya, fakat bu unsurlar hele Ferid Paşa ile, İngilizlerle çalışmış va­tan hainlerinden, Rum Patrikinin himmetiyle Malta Hapishane­sinden kurtulan Kastamonu mebusu yaptıkları Haşan Fehmi'ler pek bol bir surette kendilerinde vardır.

Demek mesele cumhuriyetçi, lâik yahut mürteci olmakta de­ğildir. Sade bu iki insanın mevkii meselesidir. Ona hizmet eden­ler makbul ve muhterem, ona muarız olanlar mürteci ve haindir. Feci vaziyet... Zavallı millet! İşte sırf bu uğurdadır ki, yani şahıs­ları ve mevkileri içindir ki yüzlerce, binlerce adamı darağacına çektiler. O ne devredir?!,. Çocukların bile zihnine yer etmiştir. Si­nop' tayım, kardeşimin beş yaşında olan kızı bir odaya duvardan duvara bir sicim germiş, gazeteleri yırtıp insan şekline koyuyor, boynundan bir ip bağlayıp sicime asıyor. Böyle birçok yapmış. Odaya girdim. Ne yapıyorsun? dedim. "Mustafa Kemal oynu­yorum dedi. O vakit anladım ve hayret ettim."

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Devamını Oku »

İsmet İnönü Venizelos Dostluğu

İsmet İnönü Venizelos Dostluğu

Venizelos, Ankara'ya gelmiş, birtakım muahedeler imza et­mişler. Venizelos, ticaret ve emsali şeylerde bizimkileri dolaba koymuş. Bu adama büyük merasim ve alkış yapmışlar. İsmet onu kucaklamış. Güya artık dostmuşuz. Aramızda dava kalma­mış. Türk'ü yeryüzünden silmek isteyen, Lozan'da resmî celse­de ona barbar, katliama diye bağıran bu adama şimdi İsmet'in ve Türkiye'nin en büyük dostu imiş. Ve minel garaibi.

Bunu ve Ankara'da iken Atina'da Pangalos ve zabitler çok güzel tasdik  ettiler. Yani Türk ile dostluk istediklerinden isyan ettiler. İşte dava bitmemiş ve bitmez, Mustafa Kemal ve İsmet galiba şu fikirdeler;hummalı bir surette buna çalışıyorlar: Bütün haricî i mes'eleleri, pürüzleri bitirmek. Bunu da hep vererek yapıyorlar, Türk'ün menfaatleri gidiyor.Galiba "Halk aleyhimizde. Haricî bir mes'ele de zuhur ederse derhal devriliriz" diyorlar. Bu esna- da İtalya sefiri ve Macar Başvekili de Ankara'ya geldi. Avrupa gazeteleri Bulgar Kralının da geleceğini yazdılar.

Zannediyorum ki Mussolini oyun oynuyor. Bunlar, Balkan ittihadı hep onun iş­leri. Bunlar da Yugoslavya aleyhine olsa gerek. Veya onu böyle tesbit edip Fransa ile hesaplaşmak, yani harp edeceğini zannet­mem, sade sıkıştırıp şarkta bir şey koparmaktır. O da bizim yor­ganın başına gelecektir diye korkarım. Bakalım, bu Balkan İttihadi ne şekil alacaktır.

 

......................

İki tarihli Milliyet geldi. Veniselos, Fener'de Rum Patriğini ziyaret etmiş. Bu da başımıza geldi. Dünü düşünün, bugünü gö­rün! Eskiden gizli muhabere ederdi, şimdi aşikâr gidiyor, patri­ğin elini öpüyor. Ankara'da İsmet'le öpüşüp koklaştıktan sonra Fener'e gidip dudağında henüz duran İsmet'in yanağının tadı ile patriğin elini öpmesi, patriğin murassa bir haçı onun boynu­na geçirmesi ne kadar manâlıdır. Bizim ahmaklar bundan bir şey anlamıyor. Ve marifet yaptıklarına kaniler. Bu dostlukları sonra görürüz. Yunan'la yapılan ticaret muahedesi de aleyhimizde. Yunan bizim pamuğu ucuz alacak, mensucat yapıp bize satacak. Aferin. Herif şu bizim ahmakları iyi dolaba koymuş. İçyüzünü bilmiyoruz. Kimbilir daha neler var?.. Patrik, Venizelos'a kilise­ye hizmetlerinden dolayı dua ve teşekkür etmiş. Venizelos'un boynuna ortasında büyük bir pırlanta olan bir haç takmış. Bu ne mel'un hükümet ki bunlara meydan vermiştir.. Zavallı Türki­ye!.. Lozan'da ne idin, şimdi nesin...

Millet Meclisi açılmış, Mustafa Kemal bir nutuk söylemiş. Bu gazetede nutuk mevcud. Nutkun bir lübbü yok. Sade Serbest Cumhuriyet Fırkası ve belediye intihabından bahsederken "Bu müşahedelerin verdiği tecrübelerden Türk milleti cumhuriyetin beka ve inkişâfı için istifade etmelidir" diyor. Mühim bir söz. Sa­de, halkın bu tezahüratından memnun olmadığı anlaşılıyor. Kendi ders almış demek. Bu ders, halkı yeniden katliam etmek­tir. Bakalım. Ve yine: Fırkalara girecek adamlar temiz olmalı" di­yor. Bununla yeni fırka azasının pis olduğunu söylüyor. Pekiyi!

Halk Fırkasında nice kirli ve bulaşık insan var. Bunlar ne olacak?

Yine: "Kalem hürriyetini hüsnü idare etmeli" diyor. Yani matbu­at hürriyeti olur amma" mevkilerine dokunmamak, pisliklerini, cehaletlerini söylememek. Onu söylemeyince zaten o hürriyetin lüzumu kalmaz ki... O hürriyet olmaz ki... Yoksa kendi hüsnü idare eder, yani matbuatın ağzına kilidi takar. Yine: "Memleke­tin mukadderatında yegâne selâhiyet ve kudret sahibi olan bü­yük Millet Meclisi..." diyor. Bunu nasıl söylüyor bilmem. Onun i'rapta bile mahalli yok. Bu selâhiyetler senin elinde. Ve keyfî su­rette istimal ediyorsun.

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Devamını Oku »

Serbest Cumhuriyet Fırkası Doğuşu

Serbest Cumhuriyet Fırkası

9 Ağustos Milliyet'te yeni fırka mes'elesi var:

Fethi yeni bir fırka te'sis ediyor. Fırkanın lideri olacak. Bu za-tın fırkasının esası prensipleri Halk Fırkasının esaslı prensiple- rinden farklı olmıyacak. Yani yeni fırka da cumhuriyetçilik ve lâiklikte Halk Fırkasının aynı prensiplerini programında kabul ve tatbik, fakat İdarî, İktisadî ve siyasî nazariyatta farklı bir prog­ram tatbika çalışacaktır. Fethi sefirlikten istifa ettikten sonra münhal meb'usluklardan birine namzetliğini koyacaktır. Bu ha­vadisin yanında Mustafa Kemal ile Fethi'nin Yalova'da yemek masasında bir resmi var. Bundan da fırkayı yapan kim anlaşılı­yor.

İki gün sonraki Paris gazeteleri Fethi'nin istifa ettiğini, yerine Saraçoğlu veya Vasıf'ın Paris'e sefir olacağını yazdılar. Vasıf re­zalet ve cehaletlerle dolu olduğu halde Mustafa Kemal ve İsmet Hükümetinin mühim bir haricî memuru olmuştur. Bundan iki ay evvel Fransa'nın şimalinde meşhur zevk şehirlerinden biri olan Boville'e gitmiş. Orada dünya güzellerini davet edip ziya­fet çekmiş, çok paralar saffetmiş. Fransız gazeteleri bunu istihza ile yazdılar. Çünkü sefir vaziyetinde bulunan biri böyle şey yapamaz.

Fırka mes'elesi hakkında aynı gazetenin ilk sahifesinin başın­da çerçeve içinde bir yazı var. Bu işin girizgâhı makamındadır. Resmî değilse de hükümet ağzı gibidir. Şüphesiz bunu Mustâfa Kemal dikte ederek neşrettirmiştir. Burada diyor ki: "Dahilde ve hariçte bazı tenkidler var. Türkiye'de demokrasi ve cumhuriyet var, ama ne hürriyet-i matbuata cevaz veriyor, ne de muhalif bir fırka teşkiline. Türk vatandaşları kanaat ve içtihadlarını müdâfaa için kürsü bulamıyorlar. Mecliste türlü ve gizli ihtiraslardan münezzeh saf ve samimi bir muhalefetin faydası vardır" (Milli- yet 4 Ağustos).

Ağustos tarihli gazetede yeni fırkanın adının "Serbest Cumhuriyet" olduğu yazılı. Bu Halk Cumhuriyet Fırkasının müstebid bir cumhuriyet olduğunu ifade eder bir ad. Âlâ.... Bu adı koyan da şüphesiz Mustafa Kemal'di. İntakı hak. Bununla eski fırkanın müstebid ve zalim olduğunu ifade ediyor demektir. Burada Fethi'nin Mustafa Kemal ile otomobilde bir resmi var. Altında şöyle yazılı: "Cumhuriyet Halk Fırkasının bani ve lideri Büyük Gazi Hazretleri ile Yeni Serbest Cumhuriyet Fırkasını teş­kil edecek olan, otomobilde Yalova'da bir tenezzüfe esnasında" Yine bu nüshadaki malûmata göre "Fethi dün gece sabahın beşi­ne kadar Gazi Hazretlerinin köşkünde kalmıştır. Bu gece de be­raberdir. Fırka Umumî Kâtibi Saffet Bey'in de iştirak ettiği bu toplanmaya ehemmiyet atfolunur."

Paris gazetelerine göre yeni fırkaya Kütahya meb'usu ve Gazi'nin en emin adamı Nuri Bey kâtibi umumî tayin edilmiştir. Ta­mam iyi bulmuşlardır... Bu da isbat eder ki, yeni fırka oyununu yapan Mustafa Kemal'dir.

*

Ağustos Milliyet'te İsmet Paşa'nın beyanatı var. Bu da ilk sahife başında ve çerçeve içinde. Şunları demiş: "Anlaşılıyor ki, eski arkadaşımla büyük mes'eleler üzerinde ciddî münakaşalar yapacağız. Yeni fırka liderinin mevzularım daha sarih bir suret­te teşrih etmesine lüzum vardır. Fethi Bey'in müstakil bir fırka teşkil etmesi siyasî hayatımızda büyük bir tekâmül safhasıdır. Fethi Bey'in intişar eden mektubuna göre bu fırka daha ilk anda hükümetin siyaset ve icraatını tasvip etmeyen bir istikamette ol­duğunu göstermiştir... îlh..."

Aynı nüshada bu hususta diğer malûmat da var. Serlevha:

"Yeni fırka karşısında Gazi Hazretleri ne düşünüyorlar?" Bura­da bir resim var İsmetle Fethi beraber, yine tatlı tatlı gülerek ko­nuşuyorlar. Birbirini bitleri kadar sevmiyen bu iki adam içlerini saklayıp böyle nasıl gülebiliyorlar bilmem? Gazete resmin altına "Samimi musafaha hali" demiş. Diyecek yok!..

Buradaki malûmat: "Fethi yeni fırkanın teşkilâtı ile meşgul olmak ve lüzum hasıl oldukça Gazi Hazretleri ile temas etmek­tedir. Fethi programım hazırlamış ve Gazi'ye bu hususta izahat vermiştir. Programın bugün, yarın neşri muhtemeldir. Yeni fır­kaya bir kısım meb'usların iştiraki bildirilmektedir. Fethi mevkii iktidara gelmek için çalışacağını söylemiştir.

Aynı gazetede "Gazi'nin cevabı" serlevhalı ve çerçeve içinde şu malûmat var: "Fethi Bey'in Reisicumhura takdim ettiği mek­tubu bugün dercediyoruz. Gazi'nin cevabı henüz gelmedi. Biz bu cevaba pek hususî bir ehemmiyet veriyoruz. Çünkü hem re­isicumhur, hem Halk Fırkası umumî reisidirler. Gazi bu sıfatları­nın herbiri ile kendi prensipleri üzerinde münakaşa imkanı ve­recek her teşekkülü memnuniyetle kabul eder... Şu muhakkak ki Gazi yeni teşekküle karşı yüksek mevkiinin icabettirdiği yakın alâkayı gösterecektir. Fakat şuna da kaniiz ki, Cumhurriyasetin- de olsun veya olmasın, Gazi her şeyden evvel Halk Fırkasının reisidir. Cevaplarının bu ruh ve vasıfta olduğunu kuvvetle tah­min ediyoruz."

"Yeni Fırka hakkında Gazi ne düşünüyor?" unvanlı makale­ye devam ediyoruz. Burda iyice malûmat var.

Aynı nüshada "Son Dakika" serlevhalı malûmat da var. Bun­da Milliyet muharriri, Fethi'yi Saffet'le beraber görmüş, bir mü­lakat yapmış. Fethi suallere şöyle cevap veriyor:

Fırkanın programı tamamen tesbit edilmiştir. Birkaç gün içinde neşredeceğim. Çok esaslı hatlara malik olan bu program tatmin edici hususiyetleri ihtiva etmektedir. Neşretmeden evvel tafsilât vermek istemem. Fırkanın grup halinde kalmayıp emsa­li gibi her türlü teşkilâta malik olacaktır. Bu teşkilâtı sür'atle ya­pacağım. Prensip ayrılıkları olan noktalarda hükümeti tenkid edeceğim. Kabineye dahil olmak istemem. Bir fırkanın lideri olarak hükümetin başına geçmek, kendi prensiplerimi hâkim kılmak isterim. Programın intişarından sonra kanaatlerime işti­rak edecek meb'uslar olursa maalmemnuniye kabul edeceğim."

Bu hâdise Lozan muahedesinden sonra beş senelik şiddetli bir zulüm ve istibdad, favoritizm, keyfî idare, ağır vergiler, israf­tan sonra bunlar halkta memnuniyetsizlik, zulümden şikâyet, şiddetli malî bir buhran hasıl ettikten, Avrupa'da memleketimiz rezil olduktan, millet bu hükümet ve idareye düşman olduktan sonra oluyor. Bu vak'anın mühim bir hâdise olduğu şüphesizdir. Bütün bunlardır ki Mustafa Kemal'i böyle bir bu dercettiğimiz malûmata göre muhalif bir fırka teşkil ediliyor. Bunu Fethi yapı­yor. Fakat Mustafa Kemal ile beraber. Yâni hakikatte Mustafa Kemal yapıyor. Fethi basit bir âlettir. Bu fırka Cumhuriyetçilikte evvelki fırka ile bir. Fakat idarede başka fikirde, idaredeki siste­mi hürriyettir. İsmet Hükümetinin idaresinin muzır olduğunu, onu tenkid edeceğini söylüyor. Mevkie geçeceğine ifade ediyor.

Şimdi bu şeklin sebeplerini, ifadesini, içyüzünü, akıbetini söyleyeyim. Paris'ten söyleyebilirim. Burada keramete lüzum yoktur. Vaziyet sarih ve basittir:

Bu fırkayı yapan Fethi değil bizzat Mustafa Kemal'dir. Te­şebbüsü bizzat olmamış olsaydı, Fethi ona böyle bir teklif bile yapmağa cesaret edemezdi ve böyle olmasa, gerek Fethi ve ge­rek başka birinin fırka yapması imkânı olur muydu? Pek yakın bir mazideki ikinci grup ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkaları­nın akıbetleri, felâketleri, onları teşkil eden şahısların maddeten ve manen imha edildikleri meydandadır. "Girizgâh" adını ver­diğimiz ve aynen dercettiğimiz beyanatta bu zihniyetin hâlâ bir noktasını kaybetmeden hüküm sürmekte olduğuna celî bir delil­dir. Programı da bizzat Mustafa Kemal yapmıştır. Bu hâdise ifa­de etmektedir ki, Mustafa Kemal ve saltanatı yıpranmıştır, inhi­tata yüz tutmuştur. Mustafa Kemal artık sağdan geri ediyor. Gö­zü görmüş, nihayet anlamış ki zulüm ile de asıp kesmek gibi şid­detler ile de sökmüyor. Devleti, milleti helâke doğru götürdüğü­nü hissetmiştir. Devleti, milleti, cumhuriyet denilen şeyi cihana karşı rezil ettiğinin de farkına varmıştır, iyice anlamıştır. Şimdi bundan kurtulmak, mevkii sağlamlatmak istiyor. Bu pisliği ta-mamiyleîsmet'e sürüp işin içinden çıkacak.

Mes'ele bundan iba­ret. Halbuki Lozan'dan bugüne kadar olan devrede Türkiye'de sade bir Mustafa Kemal vardı. İsmet kimdir? Mustafa Kemal'in kendi tabiri veçhile "sade bir emir neferi." Her şeyi düşünen, ya­pan sade Mustafa Kemal'dir. İsmet bir âlet idi. Onları sadık bir hizmetçi sıfatıyla ve gayretle icra ve tatbik ediyordu. Bu sağdan geri ile Mustafa Kemal büsbütün işlerin fena olduğunu sarih bir surette itiraf ediyor demektir. Bunların bütün mesuliyeti kendi sırtındadır. Fakat şurası da muhakkak ki onun mevkii gayrî- mes'uldür. Mes'uliyet mevkii İsmet'indir. Kanun huzurunda bunlardan kamilenmes'ul olan İsmet'tir. İsmet, Gazi'nin elinde kazmadır. Kazma mesul olmaz ama, bu canlı kazmadır. İsmet gayet haristir. Efendisinin yerinde gözü vardır. Dört yıldır Türkiye'de ve Avrupa'da adamları ile propaganda yaptırı­yordu. Bunların içinde meb'uslar, sefirler vardı. İsmet bunları her suretle himaye eder. Propaganda şu idi:

"Çok fenalık oluyor. Böyle zulüm ve suîidâre görülmemiştir. Millet batacak. Bunları yapan hep Mustafa Kemal'dir. Bereket versin Îsmet'e, o da olmasa büsbütün müthiş olacak. Ne ise o mümkün mertebe fenalıkları ve daha çok olmaktan menediyor." Derken halkta Mustafa Kemal'e düşmanlık, îsmet'e muhabbet peydah oldu. Anlaşılıyor ki Mustafa Kemal bunu sezdi. Sezmesi tabii idi. İsmet'i hırpalamağa başladı. Meselâ İsmet'in Lo­zan'dan Mustafa Kemal'e yazdığı pek müthiş bir dalkavukluk olan mektubunu neşretti. Bu îsmet'i rezil etmekti ve seni imha ederim diyen bir tehdid idi. İsmet derhal işi anladı. Daha müthiş dalkavukluğa başladı. Bununla mevkide kaldı. Bir de Mustafa Kemal, İsmet kadar muti bir adam, âlet bulamazdı. Bu sebeple onu atamıyordu. Tehdid altında tutuyordu. Derken Mustafa Ke­mal propagandaya başladı. Adamları harıl hani fenalıkları İs-met'e yükletir tarzda propagandalar yaptılar. Vaziyet değişti. Halktan şimdi İsmet'e de düşmanlık hâsıl oldu. İşte bu fırka mes'elesi ile Mustafa Kemal şimdi bu işi ikmal ediyor. Yoksa Mustafa Kemal'in kötülükleri ortadan kaldırmak, hürriyet ver­mek aklından geçen şey değildir.

Fethi, îsmet'i hiç sevmez. Paris'te fena cam sıkılıyordu. Bana burada söylediği sözlerden anlıyorum ki ille yine başvekillik is­tiyordu. Bu vaziyetleri bilen Mustafa Kemal bu işe Fethi'yi âlet etti. Şimdi onu İsmet'e karşı kullanıyor. Bunu zaten yıllardan beri yapıyordu. Bu sefer büyük mikyasta ve maddî olarak yapıyor. Fethi'nin de işine geliyordu. Derhal âlet oldu.

Mustafa Kemal'in bütün idaresi, her şeyi, bir riyâkârlıktan ibaretti. Millet Meclisinde fırka vardı. Tek mek ne ise... Fakat ser­best müzakere yapamaz, reyi olmaz, hükümet idaresinde met­hali yoktur. Bu bir Karagöz perdesi idi. Pek ayıp idi. Mustafa Ke­mal bunun ayıp bir şey olduğunu, cihanın alay ettiğini görünce vaziyeti kurtarmak için ikinci ve muhalif bir fırka yapıyor. Fakat hakikatte birinci gibi ikinci fırka da yoktu. Yine sade Mustafa Kemal vardı. Bunun hakikati şöyledir. O kendi kendine demiştir ki: "Yalnız bir fırka var diye bana müstebit diyorlar şunları bir oyuna getireyim, aldatayım. Millet Meclisi diye bir Karagöz per­desi kurmuştum. Halk Fırkası diye bir Karagöz koymuştum. Ka­ragöz oynuyor ama ahengi yok, tadı da çıkmıyor. Meğerse bu perdeye bir de Hacivat lâzımmış, bilemedim. Şimdi Hacivat'ı da koyayım, oyun güzelleşir. Arasıra Karagöz, Hacivat birbirine şap diye vururlar da herkes güler. Oyun tamam olur. Alem de iki fırka var, hürriyet var diye yutar.

Bu fırka da Mustafa Kemal'in malıdır. Halk Fırkasındaki meb'usların bir kısmım emredecek yeni fırkaya verecek. Bu iki düşman şahıs Karagöz ve Hacivat halinde dövüşecek. Böyle göz boyayacak. Herkes de artık hürriyet var diyecek! İhtimal bu se­ne ekseriyeti Fethi'ye verecek, İsmet'i yıkacak. İsmet o vakit gaf­let edip efendisinin aleyhine başlarsa, Mustafa Kemal onu der­hal imha edecek, Kâzım Karabekir ve arkadaşlarının mezarlığı­na yollıyacak. Fakat İsmet hinoğlu hindir. Bu yola girmez. Bil'âkis evvelkinden daha ziyade dalkavukluk eder. O vakit ya­parsa sefir olarak tebyidedilecek, yahut Halk Fırkasının başında Mecliste ekalliyette oturup Mustafa Kemal'den izin alabildikçe Fethi'ye hücum edecek, böyle ondan intikam alacaktır.

Mustafa Kemal'in bu işte hüsnüniyeti olsa, her şeyden evvel Halk Fırkasından samimî bir surette çekilirdi. Halbuki çekilse bi­le yine hüsnüniyetine inanmak mümkün olmaz. Zira bu sefer gizlice yine fırkayı avucunda tutar. Önümüzdeki intihapta yapa­cağı rezaleti de gösterecektir. Yine intihabı valiler vasıtasıyla tehdid ile yapacaktır. Yalnız şu farkla ki bu sefer bütün meb'uslar Halk Fırkasına değil, bir kısmı da Serbest Cumhuriyet Fırkasına intihap olunacaktır.

Hâsılı bu halin adı bir maskaralıktır. Eski rezaletlere yeni bir rezalet ilâvesinden ibarettir. Millet ve devlet için bir faide me'- mul değildir. Buna kollu dövüş derler... Eğer Fethi bu vaziyetten istifade ederek beş yıldır olan türlü vahim rezaletlerin içyüzleri­ni Mecliste açıp dökerse, bunu gazeteler yazarsa besbelli bir hiz­met etmiş olur. Millet ve cihan rezaletleri bir derece daha anlamış olur. Hangi taşı kaldırsan altından Mustafa Kemal çıkar.
Hangi yorganı açsan altında o vardır. Herhangi işe dokunsan, ucunda o vardır. Bunlara dokununca Mustafa Kemal çıkar. Fethi ise ona el süremez. Fakat bu Fethi esasen ve vakit vakit te'sir al­tında enporte olan, zivanesinden çıkan bir bünyede insandır. Birgün münakaşa esnasında kızışıp herşeyi söyleyivermesi de mümkündür. Bakalım. Ancak bunu da bir defa yapabilir ve der­hal imha olunur.

Zannediyorum ki bu işlerin böyle olduğunu bildiği halde ahali bu fırkaya sarılacaktır, bel bağlıyacaktır. Denize düşen yı­lana sarılır. Bu da Mustafa Kemal'in hoşuna gitmeyecek. Yeni fır­kayı dağıtacak. Arada birtakım zavallılar perişan olmuş olacak.

Bu işte bir şaşılacak şey de Fethi'nin nasıl olup da bu işe gir­miş olmasıdır. Çünkü rezil olacak. Çünkü her hadisenin başı Mustafa Kemal'dir. Fethi bunu bilmez bir kimse değildir. Bana Paris'te kaç defa Mustafa Kemal'in nasıl bir adam olduğunu, bu-

nu evvelce anlayamadığı için pek teessüf ettiğini, bu idarenin eş­kıyalıktan başka bir şey olmadığım yana yakıla ve heyecan için­de söylemiştir. İsmet aleyhinde ise daima ve herkese söylenirdi. Zaar... Hem bilmek lâzımdır ki onunla işe girmek kurtla çuvala girmektir. Farzedebiliriz ki, Fethi bu çürük işe girmek, kendisini rezil etmeği bir ümid ile göze almıştır. Hükümete geçip belki milleti kurtarmağı düşünüyor ve yapabilirse Türkiye'nin en bü­yük adamı olur. Derhal heykeli dikilir. Fakat böyle bir ümid ve ihtimal asla yoktur. Böyle bir teşebbüsü sezdiği, hattâ sade şüp­helendiği anda, Mustafa Kemal Fethi'yi gıcırgıcır kör testere ile keser. Kolaylıkla kesemezse derhal silâh kuvvetine müracaat eder. Asker Fevzi Paşa ile,hattâ ona lüzum kalmadan muhafız taburları ile Meclisi basıp Fethi'yi, hükümet azasım, meb'usları kılıçtan geçirir. Fethi'nin zaten böyle bir fikirde olduğunu zan­netmem. Böyle fikirde olmayınca da bu iş deruhte edilemezdi. Etti.

Fethi bu iş ile kendini rezil edecektir. Bu adam namuslu in­sandı. Bu fırka ile mahvoluyor ve lekeli bir surette ölüyor. İşin ahlâkî cihedleri var: Mustafa Kemal'in şiddetle aleyhinde olan bu adam, bugün onunla teşriki mesaî ediyor. Demek bugüne ta­dar olanları kötü görmüyor. Dercettiğimiz mektubunda görül­düğü üzere Fethi de Mustafa Kemal'in dehasından bahsediyor. Bunlarla demek Fethi de bir İsmet olup gitmiştir. Bu hale sadece mevki hırsı ile düştüğünü zannediyorum. Bir türlü Paris'e sığa- mıyordu.

Ankara'yı istiyordu. Paris'te son iki yıldanberi de İsmet'in aleyhinde devamla beraber Mustafa Kemal'in lehine başlamıştı. Halbuki daha evvel kendisini Ankara'ya davet ettikleri vakit, fe­na korktuğunu, gidemeyeceğini bana söylemişti. Bir yıl evvel İs­tanbul'dan avdetinde bana "Canım artık memlekete dönmüyor musun? Gazi eskisi gibi değil. Çok mutedil olmuş. Hele Türk ta­rihi merakına düşmüş. İyi... Onunla oyalansın. Fena şeyler dü­şünmeğe vakit bulamaz" demişti. Ben bir şey demeyip içimden "Amma mutedil olmuş! Eskişehir istasyonunda Temyiz azalarına yaptığı müthiş tehdid ne?" demiştim. Çünkü bunu daha iki ay evvel yapmıştı. Demek ki İstanbul'a gittikçe Fethi yumuşu- yordu. Mustafa Kemal'in lehine dönüyordu. Fethi safderun bir adamdır. Demek onu kandırıyordu. O da İsmet aleyhine olan ki­ni şevki ile bunu muvafık buluyordu. Nihayet ağına düştü. Bir defa daha âlet ve sonunda büsbütün rezil olacaktır. İsmet bugün düşse bile bir müddet sonra Fethi yine atılıp İsmet mevkiye ge­çecektir. Gazi cenapları iki dama taşma maliktir. Onlarla haneler atlıyarak oynayıp durayacaktır. Vaziyet ve netice böyledir. Baka­lım zuhurat, fevkalâde şeyler olmazsa.

İsmet ve Fethi'yi mukayese edelim:

İsmet cahil, içi dışına asla uymaz, şeytana iblislik eder, müraî, hilekâr biridir. Entrikada eşsizdir. Natuktur. Fethi zekâca İs­met'ten aşağı, fakat şimdiye kadar namuslu biridir. İsmet'e nisbetle çok okumuş olmakla beraber pek bön ve safderundur. Mantığı çok defa kuvvetlidir. Vaziyeti görür, çok defa da saf bir çocuk gibidir. Hele çok tesir altında kalır. Kim evvel giderse ve biraz da cerbezesi varsa Fethi'yi en saçma şeylere de inandırır. Halbuki İsmet babasına bile inanmaz. Mevcudiyeti şüphe ve ev­hamdan ibarettir. Bu sebeple daima uyanıktır. Beriki ise uyuşuk­tur. İsmet yalandan güler yüzle dost kazanmakta maharet sahi­bidir. Fethi ise aksi, herkes için antipatik bir mizaçtadır. Kimse sevmez.

Bu evsafa bakınca hükmetmek lâzımdır ki İsmet, Fethi'yi do­laba koyacaktır. Herhalde mağlûp edecektir. Bilhassa entrika nu­tuktuk ile İsmet, Fethi'yi açık münakaşalarda da alt edecektir. Fakat bunun hükmü yok. Hüküm Mustafa Kemal'dedir. En hak­lı ve en haksız bir işte de Fethi münakaşada mağlûp olsa, fakat

Mustafa Kemal Fethi'yi tutmak istiyorsa Fethi galiptir. Netice o veçhile olur ve icra edilir. Yok en haksız işte de İsmet haksız çık­sa veya en hakkı olduğu zamanda mağlûp da olsa Gazi, İsmet'i tutmak istiyorsa İsmet galiptir.

Ne oldu ise Fethi'ye oldu. Bu namuslu olduğunu zannettiğim adama acırım.

Bu hâdisenin esasî hatları budur. Eğer Fethi yeni fırka ile memlekete İdarî, siyasî ve İktisadî bir derece hürriyet ve ferahlık getirirse Fethi yine tebrike şayandır. Esas can, mal ve namus em­niyetidir. Başka şeyi istediğimiz yok. Bakalım bunları yerleştire­bilecek mi? Bunların düşmanı Mustafa Kemal'dir. Bu sebeple yerleştiremiyecektir. Reisicumhur kızdığı adamı imha edemeye­cek mi, onun meb'usluğuna, ticaretine zarar veremiyecek mi, adliyede hâkimlere emredip istediği gibi hüküm verdiremiyecek mi? Bu basit ve medenî dünya, hattâ binlerce yıl evvelki millet­lerin sosyetelerinde iptidaî haklar olarak mevcut bu şeyleri Fet­hi yirminci asırda ve cumhuriyette Türkiye'de te'sis edebilecek mi?... Bence edemiyeceği iki kere iki dört eder gibi kat'îdir.

 

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Devamını Oku »

Rıza Nur'un,M.Kemal ve İsmet İnönü Analizi

Rıza Nur'un,M.Kemal ve İsmet İnönü Analizi




Selaniklidir.Harbiye Mektebinde okumuş,erkan-ı harp çıkmıştır.Kimi,dönmeikimi Sırp,Kimi Bulgar,Kimi Pomak diyor.Babası ve anası hakkında rivayet çoktur.Muhakkak olan birşey varsa anası bellidir.Fizik ve teşrihi vasıfları;Uuzn boylu,sarışın,mavi gözlü,kemiklice,elmacık kemikleri Moğollar gibi çıkık,burnunun ucu kabarık,domates gibi kızarmış,burnu çirkin değilse de

Türkte olmayan bir yüz.Saçları ağarmıştır.Fakat dikkatle boyar,altın sarısı yapar,Saçlarının beyazlığını göstermemeğe çok dikkat eder.Cimcimesi pek biçimsizdir.Alnında azim cephesinin cevfinin teşkil eden kafası pek ileri çıkıktır.Bu sebeple kaşları ilerdedir.Bu ekseriya mütereddi şahıslarda olur.Kaşları gürdür.Alnının ortasında ufki bir çöküntü mizabe halinde bütün kafasını dolaşır.Kafasıyla yüzünü adeta bir kum saati manzarasını verir.Bu çukurun üzürinde az bir kısım vardır.Bu da bir kavunun ufak parçası kadardır.Bu da bir tereddi eseridir.Hali tabiide gözlerinde şaşılık yoksa da sarhoşluğunda ve kızıdğı vakit tamamıyla şaşı olup biri bir yana diğeri,diğer yana bakar.Bu da tereddi eseridir.

Fevkalade zeki değil,fakat zeki denen insanlardandır.Hatta ona zeki dahi dememelidir.Birçok şeylerde çok bilgisizdir.Hele ileriyi hiç göremez.Akl-ı selimi bariz bir surette azdır.Ancak entrika fevkalaede mahirdir.Bizde yanlış olarak entrikacılara zeki derler.Vakıa entrika yapmak için zeki olmak lazım gibi gelirsede değildir.Dimağda herşey içn hususi bir merkez vardır.Bazı adamlar vardır ki,son derece saftır,fakat bazen öyle entirkalar yapar ki,bu adam,bu entrikayı nasıl yaptı diye şaşar.Sonra nice zeki adamlar vardır ki,asla entrika yapamaz.Yüzlerine gözlerine bulaştırırlar.Bunlar ispat eder ki,entirka için dimağda ayrı bir merkez vardır.Zeka ile münasebeti yoktur.Demek M.Kemal de entrika merkezi çok neşvünema bulmuştur.Herkesi birbirine katar,mantara bastırır.Moral faaldir.Harekatında pek çabuktur.Pek çok içer.İçkilerden rakıyı sever.Çalgı çaldırır,çaldırdığı her curcuna havalarıdır.İçki alemine dalkavuk,cahil insanları toplar.Sevdiği adamlar zaten bunlardır.Yüreğinde asla merhamet yoktur.Babası,oğlu olursa da keser.Asla meşru iş tanımaz.

Mutlaka haksız şeyleri yapar.Kanun,usül,adet denilen şeyler onun için mevcut değildir.Hiç kimseyi sevmez.Hatta en sadıklarını bile.Böyle hislerden mahrumdur.Anası ölmüş,cenazesine bile gitmemiştir.Necip ve insani hislerden tamamıyla ardir.Kimseye itimadı yoktur.Herkesi korku ve ihsan ile tutmak sistemindedir.Her kim yanına girse çıkınca yanındakilere onun aleyhinde söyler.Bir adeti de rical ve mebusları birbirine düşürmektir.Herkese ”O senin aleyhinde şunu söyledi” der.Biri bir şahıs aleyhinde kendisine mektup yazarsa,o mektubu derhal o şahsa verir.Casusluğa çok ehemmiyet verir.Memleketi casuslarla doldurmuştur.Hem de casusların her dediğine inanır.Gayet evhamlıdır.Her saçma şeyden bir mühim mana çıkarır.Eğer kuvvetsiz ise,pek ürkektir,kaçamağa çalışır.Eğer kuvvetli ise gayet cesurdur,bir canavar olur,paramparça eder.Makyavellik en sevdiği şeydir.Gayet mevki ve şan harisidir.Ve bunda pek kıskançtır.En ufak bir şerefi bile başkasına veremez.Ölüleri bile şeref husunda kıskanır.Mesela N.Kemal’i bile büyük görmez.Gayet mağrur ve kibirlidir.Nazarında Dünyada kendinden başka adam yoktur.İster ki herkez kendisine tapınsın.Gayet müstebittir.Tenkide,hatta bir müteala beyanına tahammul edemez.Gayet para canlı ve hasistir.Büyük bir servet toplamıştır.Pek,tamahkardır.

Her gece sabaha kadar içer.Bütün ömrü öyledir.Gençliği de böyle içki ile geçmiştir.Reculiyeti yoktur.Böbreklerine kadar çıkmış hastalığı vardır.İltihabı,külliyeden ikide bir beline ağrı gelir.Banyoya girer.Bu sebeple banyoları çok sever.Son zamanlarda yüzü Delirium Tremem denilen hastalıtaki heyeti almıştır.Elleri titriyor.Kalbi rahatsızdır.Bunlara rağmen yine çok rakı,tütün ve kahve içer,eğlenceden kendisini alamaz.Bunlarsa hastalıklara pek muzırdır.Hastalığı Trablusgarpta gözüne vurmuş,iritis olmuş.Göz doktoru Şam’lı Münir Ahmed iyi etmiş.Bu adam Umumi Harpte Hicaz’a gitmiş,asilere iltihak etmişti.Kokain çekerdi.Onu telgrafla Kahire’den Ankara’ya getirdİ.Sıhhiye Vekaletine müşavir yapıyordu.Sonra Gureba Hastanesine çırağ çıkardılar.M.Kemal’in ona teveccühünü işiten Kahire’deki birkaç Türk doktor ve eczacı bunun denaetini bana yazdılar.Ben de bu mektupların birini M.Kemal’e gönderdimdi.Mektubu Münir Ahmed’e vermiş,O da Kahire’deki mektup sahibini tehdid etmiştir.Hükümete her şeyin reisidir.Herşeyi pençesinde tutar.Gayet kincidir.Düşmanlarını unutmaz,takip eder.Esasen her şeyde fikri takip sahibidir.Bu iyi bir meziyet ise de bunu en ziyade intikamda kullanır.İnatçıdır.İmkanı yok fikrinden dönemz.M.Kemal iptidaları hiç söz söyleyemezdi.Birkaç yıl sonra iyi bir hatip oldu.

Nutkunu bir ay çalışır,ezberler,öyle söyler.Şundan bundan işite işite biraz da malumat sahibi oldu,fakat derecesi ağızdan kapmadan ibarettir.Bütün davası milli harekette herşeyi kendi yapmış olmasıdır.Dahidir.İnkılap delisidir.Türkiye’nin Deli Petro’su olmak hevesindedir.Bir taraftanda Napolyon olduğunu zanneder.Kibr-ü azameti uluhiyet mertebelerine vardırmıştır.Türk Tarihi böylesini görmemiştir.

İsmet İnönü Analizi






Rıza Nur İsmet İnönü TahliliBitlisli bir Kürdü’n oğludur.Bitlist’te doğmuştur.Babası bilahare mahkemede zabıt katipliği ile Malatya’ya,Sivas’a,İzmir’e gelmiştir.Bu da beraber dolaşmıştır.Sivas Rüstiyesinde okuumuş,sonra İstanbul’da Harbiye Mektebine girmiş,Erkan-ı Harp çıkmıştır.

Fizik teşrihi:Ortadan aşağı boyda,ince yapıdadır.Yüzü Kürt ve ırki yüzü olarak ve fakat fazla bariz koç yüzü şeklindedir.Cimcimesi önden mükemmeldir.Zaviye-i vechiyesi,alnı iyidir,fakat arkdada hiçbir şey yoktur.Azim kafa yumuşak,bir yumrukla içeri çektirlimş gibi bir haldedir.Yani kafasının arkasında taibi olan ciddiye yerine bir çukur vardır.Bu hal onun mütereddi bir aileden olduğunu gösterir.Mütereddi,deforme bir kafa.Aynı zamanda sağırdır.Ve sağırlığı ağırdır.Değme gürültüyü işitmez.Bir kardeşi kambur,biri yine malul,biri kokainman olup İsmet’in çocuğu Maloda belene ile doğmuş,yani aile mütereddidir.

Moral:İsmet,zeki denilen insanlardandır,fakat bunun da zekası entrikadadır.Müthiş entrikacıdır.Bu hususta M.Kemal’den çok üstündür.Hiç doğru söylemez.İşi hep ağfaldir.

Bu adamın gayet bariz bir hasleti vardır:İçi başka,dışı başka.İçini o kadar maharetle saklar ki…Çok içi-dışı başka adamlar gördüm,fakat zamirini bunun kadar maharetle saklayabilen adam asla görmedim.Yüzü güler,sanki sevimli,masum bir çocuktur.içi ise o esnada yılan ve ejderhadır.Bu sebeple ona şu adı verdim:”Yüzü kuzu,ruhu kurt bir mahluk”Bu cümle onun bütü künhünü,hakikaten tarif eder.O güler yüzle herkesi avlar.Bu ezeli ve ebediü gzeln yüz o kadar sevimlidir ki,herkes onda birçok samimiyet ve sevimliliği görür ve sever.Halbuki o vakit her vakitkinden ziyade kötüdür.Ne kadar fazla kötülük edecekse o esnada o kadar samimi ve sevimli görünür.

Bir bariz halseti de gayet evhamı olmasıdır.Bu kadar vesveseli ve vehimli adam belki de dünyada yoktur.Nemden şüphe kapar.Köroğlu gibi rüzgardan hile sezer.Bu sebeple en seçme şeylere en büyük ehemmiyetleri verir,boşuna uğraşır,durur.Ve yine bu sebepledir ki,devlet işlerinde vahim surette yanılır,yanlış yolda gider.Felakete varır.Evhamı galiba sağırlığından gelmiştir.Çünkü sağırlar evhamlı olurlar.Askerlikteki muvaffakiyetsizliklerinin ve hatalarının da azimet noktası bu vehim ve hayaldir.

Pek haris ve menfaatperesttir.Doğrudan doğruya çok almaz.Aleti Kambur kardeşi Rıza’dır.Gayet müsriftir.Debdebe ve saltanatı sever.Eline geçen devlet parasını da su gibi sarfeder.

Bu adamın diğer bariz hasleti de kendinden olan fenalıkların şiddetle aleyhinde olmasıdır.Müstebittir,şiddetli hürriyet lehinde söyler.Birgün memlekette hürriyet var dese hakikatte istibdad vardır.Paramız sağlam derse,paramız çürüktür.Yani hep hakikatin aksini söyler.Ben ona kimya tahlili yapar gibi bir miyar buldum.Hakikati onunla keşfediyorum.Bu miyar basit olup onun söylediği sözün aksini almaktan ibarettir.Hemen hakikati bulursun.Bu miyara ”İsmet Miyarı”adını koydum.Henüz beni hiçbir defa bile aldatmadı.

Gayet dalkavuktur.M.Kemal’e emsalsiz dalkavuklar,riyakarlıklar yapmıştır.Aynı zamanda emrine emirber gibi hizmet eder,memuruna karşı ise mütehakkim bir mağrur vaziyetindedir.Amirinin bir gün üstüne geçince dalkavukluğu derhal kibr-ü azamete çevirir.

Alalede herkes için güler yüzlüdür.Bu suretle çok nazik,kibar,samimi,insaniyetkar görünmek ister.Herkese sureti haktan görünür.Bunlar onun tabiyeleridir.Hakikaten çok kişiye böyle aldatmıştır.Herhangi gün kimi çok sever görünür ve meth ederse,herkes hiç tereddüdsüz bilsin ki,o gün ona bir felaket hazırlamaktadır.

Spor eğlencelerini sever,Eğlence ve içki ile o kadar alakası yoktur.

Bir bariz hasleti de inatçılığıdır.Gayet inatdır.Bir şeyi bir defa zihnine yerleştirdi mi,kimse onu vazgeçtirtemez.Eskişehir,Afyon hattında sırf bu kusuru yüzünden orduyu mağlup etmiştir.

Süsü ve debdebeyi sever dedik.Mesela Robert Kolejide okuyan küçük kardeşini halini söylüyorlar.Tahsilde bir çocuğa ayda beşyüz lira el harçlığı veriyormuş.Çocuğun emrine amaade,bir otomobil,mektepte kapısında bekliyormuş.O da haylaz,edepsiiz bir çocuktur.Mektep nihayet tardetmiştir.

İsmet de zamanla hatip oldu.Ancak hala iyi bir yazı yazmaya muvaffak olamadı.Müsveddeleri birer ahmediyedir.

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası – Rıza Nur syfa;293,294,295




Kaynak:Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası – Dr.Rıza Nur

Devamını Oku »